“Devlet düşüncesi, bütün kalplere sirayet etti, tutkuya dönüştü.
Bu dünyevi İlah’a hizmet ve hürmet etmek
yeni bir ilahi görev oldu.”
Max Stirner
Toplumsal yaşamın dili binlerce yıl önce oluşturulmuş, kültür ilerlemeci bir algıyla insanlara hükmetmişti. Gelişmeler; teknoloji, bilim, inanç… İnsan yaşamını refaha, güzele, cennete yönlendiren değişkenlerdi. Ancak akan zaman vaat edilen cennetin çok uzağına düşüldüğünün de göstergesi olmuştur. Dünyanın yarısı açlıkla boğuşurken diğer yarısı, uygarlık yarışındaki paylarını büyütmek isteyen egemenlerin demokrasi getirmek için giriştiği savaşlarla ölmektedir. Enerji kaynakları tükenmeye yüz tutmuş, atmosferde kara delikler oluşmuş, dünyayı yok edecek denli korkunç silahlar üretilmiş… Küçük bir azınlığın mutluluğu üzerine sömürülen, işkence çeken, türlü musibetlerle boğuşan bir çokluk…
Tüm bunlar göstermektedir ki binlerce yıl önce kurulan bu dil insana felaketten başka bir şey getirmemiştir. Bu nedenle de belki de en çok şimdi, başka dillerin ve başka hayatların mümkünlüğünün konuşulması gerekmektedir.
Bu köhnemiş, hayal kırıklığı yaratmış dilin karşısında başka bir hayatın umudunu iletebilecek en büyük düşünce biçimlerinden biri anarşizmdir. Yunanca kökenli arhce (kral, yönetici, arkhon) ve olumsuzluk öneki an seslerinin birleşiminden ortaya çıkmış bu kelime, yeni bir yaşamın umudunu yüklenir. Yöneticisi olmayan, hiyerarşi olmayan bir toplum yapısını tahayyül eden anarşizmin temel iddiası, insanın devletin emirlerine uyma yükümlülüğünün bulunmadığıdır. Bunun öğrenilmiş olduğunu ileri süren anarşizm, insanların eşit ve özgür biçimde yaşadıkları bir toplum için öncelikle insanı köleleştiren otoritenin ortadan kaldırılmasının gerekliliğine vurgu yapar. Tarihte de örneklerinin görüldüğünü ileri sürerek, toplum olmak için devlete ihtiyaç bulunmadığını ideolojisinin merkezine yerleştirir. İyi bir yaşam ancak, hiç bir gücün veya zorun uygulanmadığı bir toplumda gerçekleşebilecektir. Bu durumda, bu düşünce biçiminin hedefi yönetici sınıfının olmadığı bir toplum inşası üzerine çalışmaktır. Pek çok fraksiyonu (Bireyci Anarşizm, Kolektivist Anarşizm, Komünist Anarşizm…) bulunan anarşizm, hangi siyasi ideallerin üzerine inşa edilmiş olursa olsun devletin var olduğu her yerde tahakküm ve köleliğin olacağını öngörmektedir. İngiliz düşünür ve yazar William Godwin’in öncülüğünü yaptığı bu düşünce akımı içerisinde M. Bakunin, R. Graves, M. Mauss gibi isimler bulunmaktadır. Aydınlanma’nın dinselliği sorguladığı bir dönemde, tüm otoritelerin sorgulanmaya başlanmasıyla ortaya çıkan anarşizm, 19.yy’dan günümüze değin etkisini hissettirmiştir. Özellikle, iç savaş yıllarında İspanya’da kayda değer ilerlemeler sağlayan bu düşünce, yükselen Marksizmle beraber soğuk savaş döneminin sonuna kadar etkinliğini kaybetmiş, iki kutuplu dönemin sona ermesiyle yeniden kıvılcımlanmıştır.
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi’nin Bengü Kurtebe-Sefer çevirisiyle yayımladığı Anarşist Bir Antropolojiden Parçalar adlı kitabında David Graeber, anarşizmin büyük evrensel teoriler peşinde olmadığını ve daha küçük parçalar şeklinde yaşama geçirilebileceğini ileri sürmektedir.
[…]
Yazının devamı: Edebiyathaber
Yayın Tarihi: 12 Eylül 2013
[button href=”https://www.bounyayin.com/yayin/anarsist-bir-antropolojiden-parcalar/” icon_size=”12″ animation_delay=”0″ class=”” target=”” color=”flat” dimension=”normal” icon=”no-icon” animation=”” animate=”” ]KİTABA GİT[/button]