Ek bilgi
Yazar: | |
---|---|
Sayfa Sayısı: | 100 |
ISBN No: | 978-605-4787-04-3 |
Boyutlar: | 23 cm x 16 cm |
İÇİNDEKİLER
D&R'DAN SATIN AL IDEFIX'TEN SATIN AL
İÇİNDEKİLER
ANMA YAZISI
ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE YAZILAR
TARTIŞMA
D&R'DAN SATIN AL IDEFIX'TEN SATIN AL
İÇİNDEKİLER
D&R'DAN SATIN AL IDEFIX'TEN SATIN AL
İÇİNDEKİLER:
1978-1979 yılları arasında, İran halkı, otoriter bir iktisadi ve kültürel modernleşme programı yürüten Rıza Şah Pehlevi rejimini devirdi. Ayetullah Humeyni’nin önderliğindeki militan İslamcı hizip; laik milliyetçilerin, liberallerin, solcuların yer aldığı rejim karşıtı başkaldırıya egemen oldu. İslamcılar için, Şaha karşı verilen mücadele Kerbela Savaşı’nı, Humeyni masum Hüseyin’i, Şah da onun can düşmanı Yezid’i simgeliyordu. Şahın zalim baskısı altında can veren protestocular, Hüseyin’in takipçileri gibi şehit sayılıyordu.
Michel Foucault, 1978’de İran’ı iki kere ziyaret etmişti ve devrim hakkında heyecanla yazılar kaleme alıp konuşuyor, devrimi hiçbir şekilde eleştirmiyordu. Hayatı boyunca Foucault, sahihlik kavramını, insanların tehlike altında yaşayıp ölümle flörtleştiği durumlara, yaratıcılığın baş verdiği bu yerlere bakmak anlamında kullanmıştı. Yeni ufuklar açan akıldışılıkları yazılarında büyük bir tutkuyla savunmuştu. Ayetullah Humeyni’nin devrimci şahsiyetinde ve devrim esnasında onun peşinden giderek hayatlarını hiçe sayan milyonlarda, sınırları aşan böyle bir güç görmüştü. Bunun gibi “sınır” deneyimlerin yeni yaratıcılık biçimleri doğurabileceğini biliyordu, dolayısıyla devrimi hararetle destekledi. Bu, Foucault’nun devrimle ilk elden yaşadığı tek tecrübeydi ve Batılı olmayan bir topluma dair en kapsamlı yazı dizisini kaleme almasına yol açtı.
Foucault’nun İran Devrimine duyduğu ilgi, gazetecilik merakını aşıyordu. Yeni “Müslüman” tarzı politikanın sadece Ortadoğu için değil, aynı zamanda Fransız Devrimi’nden bu yana laiklikten yana politikalar güden Avrupa için de yeni bir “siyasal maneviyat” biçiminin başlangıcı olabileceğini yazdı.
Foucault’nun, İran Devrimi konusundaki yazıları İngilizce konuşulan dünyada pek bir tartışma yaratmadı zira on beş makalesinden ve söyleşisinden sadece üçü İngilizce olarak basılmıştır. Bu yazılar uzun bir eleştirel incelemeyle birlikte ilk kez bu kitapta bir araya getiriliyor. Bu çalışmada, Foucault’nun İran hakkındaki yazılarının aslında, yazarın, iktidarın söylemleri ve modernliğin tehlikelerine dair genel kuramsal yazılarıyla yakından ilintili olduğu öne sürülüyor. Ayrıca Foucault’nun İran deneyiminin, sonrasında yazdığı tüm eserlerde kalıcı etki bıraktığını ve 1980’lerde Foucault’nun yazılarındaki keskin dönüşte, İran serüveninin ve Şarkla alakalı kaygısının önemi olduğunu iddia ediyor.
D&R’DAN SATIN AL IDEFIX’TEN SATIN AL
Temsil etmenin sona erdiği bir çağda yaşıyoruz. Sorun artık temsil etmek değil modaya uymaktır. “Siyasetçiler” umarsız bir şekilde modaya uymaya çalışıyor; başka bir deyişle yaptıkları konuşmaların önceden belirlenmiş özel efektler, ortam ve performanstan ibaret olduğu söylenebilir. Yaymaya çalıştıkları ideoloji, sahip olduğumuz sağlam ve samimi inançlarda en ufak bir değişikliğe yol açmıyor.
Bu, bir gösteriye dönüşmüş siyaset ve medya profesyonelleri zaferidir. Kendini hâlâ “ilahi” özellikler taşıyan, şeffaf, erdemli ve ahlaklı, yerleşik değerlerle kesinlikle tarihe mal olmuş değerlerin temsilcisi olarak gören sol ise hezimete uğramıştır. Bu durumda kitlelerin ironik duyarsızlıklarına muhatap olmaktan başka seçeneğe sahip olamaz.
1978-1984 yılları arasını kapsayan bir dönemde solla ilgili bu günlük, yeni duyarsızlık stratejileriyle oynamasını bilenlerin kazanacağı bir simülasyon evreninin çözümlemesini yapmaktadır.
Çoğumuz ahlaki görüşler hakkında epeyce eksik bir sınıflandırma yaparız. Belli türdeki davranışların ahlaken doğru olduğuna, belli türdeki davranışların ise ahlaken yanlış olduğuna inanırız. Bazı davranış türleri hakkında ise ne düşüneceğimizi bilemeyiz. Fakat nedenler sıralamamız gerektiğinde, bazen daha baştan kafa karışıklığı sergileriz. Bir mesele hakkında düşünürken, görüşümüzü genellikle bir ilkeye başvurarak desteklemeye çalışırız. Başka bir mesele hakkında düşünürken ise görüşümüzü farklı bir ilkeye göndermede bulunarak savunuruz. Ama maalesef başvurduğumuz ilkelerin çoğu zaman tutarsız olduğu anlaşılır. Böyle bir durumda, ahlak felsefesi incelemesi son derece yararlı olabilir. Zira ahlak ilkelerini incelediğimizde, bazı ilkelerin diğerleriyle çeliştiğini görürüz. Dolayısıyla ahlak felsefesinin büyük bir değeri varsa o da bu ilkeleri açıklığa kavuşturmamızı ve tutarsız ilkelere sahip olmaktan kurtulmamızı sağlayacaktır.
Eğer tutarsız ahlak ilkelerine sahip olmaktan kaçınmak ve sahip olduğumuz ilkeleri anlamak bizim için daha iyiyse; eğer ahlak ilkelerimizin sonuçları hakkında net olmak ve gelip geçici modalar olan ahlak ilkeleri hakkında şüpheci olmak daha iyiyse, o zaman ahlak felsefesinin dikkatle incelenmesi daha iyi insanlar olmamıza yardımcı olabilir.
Fakat yine de ahlak felsefesinden bazı ilkelerin yanlış olduğunu göstermesinden daha fazlasını beklememek gerekir.
D&R’DAN SATIN AL IDEFIX’TEN SATIN AL
Yeni çıkan kitaplardan, özel indirimlerden haberdar olmak için bültenimize üye olun.
© 2017 - Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi. Tüm hakları saklıdır.
Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Ayarlarınızı değiştirmeden devam etmeniz bu çerezleri almaktan memnun olduğununuz şeklinde değerlendirilecektir. Çerezleri nasıl kullandığımız ile ilgili detaylı bilgi için lütfen "Detaylar" düğmesine tıklayarak Çerez Politikası sayfasını okuyunuz. Kabul Et Reddet Detaylar
Send this to friend